13 Mayıs 2011 Cuma

Ahmet Ümit: Kürtçe üzerindeki tüm yasaklar kaldırılsın

Ünlü polisiye roman yazarı Ahmet Ümit, Kürt sorununun barışçıl çözümünün ancak tüm siyasi aktörleriyle görüşülerek gerçekleşebileceğini belirterek, Kürt halkının savaşla yok edilemeyeceğinin altını çizdi. Yazar Ümit, Kürt dilinin ‘tutuklu bir insan gibi’ olduğunu söyleyerek, ana dilde eğitim hakkı için ‘boykot’ kararını desteklediğini ve Kürt dili üzerindeki tüm yasakların kaldırılması gerektiğini ifade etti. 


  Yazar Ahmet Ümit, Kürt sorununda yaşanan son gelişmeleri ve TZP Kurdi’nin ana dilde eğitim talebi ile ilköğretim okullarını ‘boykot’ kararı ile ortaya çıkan sonuçları ANF’ye değerlendirdi.

Kürt dilinin ve edebiyatının yıllardır uygulanan devlet baskıları nedeniyle birçok olanaktan yoksun bırakıldığını vurgulayan Ümit, Kürtçe’nin bugün bir "tutuklu insan" gibi olduğunu ifade etti.

Kürt dili ve edebiyatının uzun yıllardır baskı altında tutulduğunu hatırlatan Ahmet Ümit, Kürtlerin kendi dillerini özgür bir biçimde kullanamadıkları için, Kürtçe’nin yeterli düzeyde geliştirilemediğini düşünüyor.


Dilin bir halkın varlığı açısından önemine dikkat çeken Ümit, "Dil, kültürün en önemli parçalarından biridir. Bugün dünyaya baktığımızda ekonomik, politik, askeri olarak dünyayı hegemonyası altında tutan ülkeler kendi kültürlerini, kendi dillerini birçok ülkeye dayatıyorlar. Bu dayatma gerek bizim gibi geri kalmış ülkelerde meydana geliyor, gerekse de, çok gelişkin kültürü olan Fransa bile o hegemonyaya çok zor dayanabiliyor. Özellikle ABD'nin kültürel baskısına karşı kendi kültürünü korumak için yoğun çaba gösteriyor, yasalar çıkartmak zorunda kalıyor. O açıdan bir dilin dayatılması kadar yasaklanması da çağdışıdır. Zaten istenildiği kadar uğraşılsın, yasaklanamaz” dedi.

‘KÜRT HALKI YASAĞA KARŞI İYİ DİRENDİ’

Kürt halkının dil yasağına karşı iyi direndiğini vurgulayan Ümit, şunları kaydetti: “Böyle bir yasak bir nehrin önüne koyulan engel gibidir. Güneşin doğmasını engellemek, rüzgarın esmesini engellemek gibi bir şeydir. Burada bir halkın dilinden söz ediyoruz. Bir halkı ortadan kaldıramazsınız. Onları öldürecek misiniz? Yok mu edeceksiniz? Yok etseniz bile tarihleri var. Bu doğru bir yöntem değil, bu bir politika değildir. Yaşadığımız bu topraklar çok kültürlü topraklardır. İstanbul olsun, Anadolu olsun, burada her zaman çok farklı dilleri konuşan, dinlere inanan, etnik kökleri farklı olan halklar yaşamıştır ve yaşamaya devam edecektir. Bu toprakların doğası budur. Eğer siz bunu kabul etmezseniz doğaya karşı gelmiş olursunuz. Mesela Hititlerde bu yoktu, her halk kendi dilini kullanıyordu, Roma'da her halk kendi dillini kullanabiliyordu, kendi dininde ibadetini de yapabiliyordu. Ne yazık ki Cumhuriyet ile beraber bu değişti; sadece bize özgü bir şey değil, ulus devletin olduğu her yerde başka ulusları baskı altına almak, başka halkları baskı altına almak gibi bir yöntem gelişti ama bizim artık bu ayıptan kurtulmamız gerekiyor. Kürt dilinin üzerindeki bütün yasaklar kaldırılmalı, Kürtçe okutulmalı, yazılmalı, edebiyatını ve sanatını geliştirmelidir."

'DİL BOYKOTUNU DESTEKLİYORUM'

Ümit, Kürtçenin anayasal güvence altına alınmasını savunarak, TZP-Kurdi tarafından örgütlenen eğitim boykotunu da desteklediğini söyledi. Başından beri Kürt halkının haklarını ve çıkarlarını savunduğunu ifade eden Ümit, “O açıdan boykotu destekliyorum. Barışçıl bir biçimde haklarımız savunuluyorsa desteklenmelidir. Kürtçenin Anayasal güvence altına alınmasını bir çok yazar, aydın gibi ben de istiyorum" diye kaydetti.

‘AKP TUTARSIZ VE SAMİMİYETSİZDİR’

AKP Hükümeti tarafından başlatılan ve önce "Kürt açılımı" daha sonra ‘Milli Açılım Projesi” sürecinin ise, hükümetin samimiyetsizliği ve tutarsızlığını anlamak açısından, önemli bulduğunu dile getiren Ümit, "Açılımı tam bir fiyasko olarak değerlendiriyorum. Hükümetin samimiyetsizliği ve tutarsızlığı olarak görüyorum. Yıllardır Kürt sözcüğünün reddedildiği, Kürt halkının, dilinin, kültürünün inkar edildiği Türkiye’de Kürt sorununa dair açılımın başlaması olumlu bir adım olarak göründü ancak sonradan ne yazık ki fiyaskoyla bitti. Silahları bırakıp alkışlarla karşılanan insanlar hapishanelere koyuldular, başlayan umutlar çok çabuk söndü. Ama bu fiyasko Kürt sorununun ortadan kalktığını göstermiyor. Bu sorunun çözülmesi gerekli. O nedenle vakit geçirilmeden, silahların susmasını da fırsat bilerek karşılıklı görüşmeler başlamalı ve Kürt sorunu masaya yatırılıp Kürt halkının demokratik, ekonomik hakları verilmeli."

'EYLEMSİZLİKTEN RAHATSIZ OLDULAR’

Kürt sorununun çözümü noktasında tartışmaların işlendiği bir dönemde, 9 gerillanın öldürülmesi ve Hakkari'de kontrgerilla katliamının yapılmasını, eylemsizlik sürecinden rahatsızlık duyanlara bağlayan Ümit, Türk egemen güçler içerisinde savaştan rant sağlayanların bulunduğunu ve bu çevrenin Kürt sorununun çözülmesine engeller oluşturduğuna dikkat çekti.

Bu noktada Kürt hareketine büyük görevler düştüğünü belirten Ümit, “Bu provokasyonlar iyi okunmalıdır ve tekrarlarına fırsat verecek ortamlardan kaçınılmalıdır. O yüzden şiddetten vazgeçmek lazım. Artık Kürt hareketinin böyle bir inisiyatifi var çünkü çok güçlendi. Bazı karanlık odaklar tarafından provokasyonlar yapılsa da bunu onların istediği gibi şiddetle değil, hiç ummadıkları bir şekilde cevaplamak esastır. Bu da şiddeti kullanmayarak mümkün olabilir" dedi.

‘HERKESE SORUMLULUK DÜŞÜYOR’

Kürt sorununun istisnasız tüm siyasi aktörleriyle görüşülüp artık barış için adım atma zamanı olduğunu söyleyen Ümit, şunları kaydetti: “Ben artık insan ölsün istemiyorum. İnsanların üzerindeki baskının devam etmesini istemiyorum. Barış istiyorum. Bunun için herkese büyük sorumluluk düşüyor. Benim kucağımda çok arkadaşım öldü. Silahın içinden gelen bir insanım. 12 Eylül öncesi politik olaylardan gelen birisiyim. İnsan kanı elime değdi, o sıcaklığı biliyorum ve bunu artık istemiyorum. O yüzden artık devletin Kürt gerçeğini acilen tanıması lazım. Kürt halkını silahla, baskıyla, tehditle, şantajla, savaşla yok edemediniz ve edemezsiniz de. Böyle bir halk var, bizden önce burada yaşıyordu, şimdi de yaşamaya devam ediyor. Bir tek çözüm var, o da birlikte yaşamaktır. Birlikte yaşamak nasıl olur? Karşılıklı gönül rızasıyla olur; insanlar der ki, 'ben burada yaşayacağım çünkü ben bu ülkenin özgür eşit vatandaşıyım.’ Bunu ise devletin sağlaması lazım."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder